Aile ve Çift Terapisti Uzman Psikolog Ayşenur Bayraktar’la Evlilik Aşkı Öldürür mü? İyi bir ilişki yaratmak, İyi bir ilişki için gerekli olan nedir? vb. ilişkiler üzerine çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Bizimle değerli bilgilerini paylaştığı ve zaman ayırdığı için hocamıza ayrıca teşekkür ederiz. Keyifli okumalar.
Evlilik aşkı öldürür mü derseniz aslında öldürmez lakin birbirini sevmeyenler, saymayanlar, ihanet edenler, yalan söyleyenler, maddi- psikolojik şiddet uygulayanlar ve dahası ilişkiyi istismar edenler evliliği ve tüm ilişkiyi öldürdüğü bir gerçektir. Hem sevgi bağını güçlü kurabilen kişiler ilk günkü gibi aşığız demekteler.
Evlilik Aşkı Öldürür mü?
Evlenecekler nikah masasında imzayı atana dek her şey çok güzel gidiyor. Peki ondan sonra ne oluyor da heyecan ve sevgi bir süre sonra farklılaşıyor. Aslında cevabı çok kolaydır. Güzel bir sürecin aşkın sonunu evlenmek değil, çiftlerin monoton hayatı getiriyor. Artık günlük rutin haline gelen ve onun dışına çıkamayan evlilikler sonunda tarafların birbirinden uzaklaşması neticesini ortaya çıkarıyor. Şimdi sizi özel bir yazı ile başbaşa bırakıyorum.
Çağla: Hocam Yıllardır süregelen bir düşünce var. Sizce evlilik aşkı sahiden öldürür mü? Hani kavuşamayınca aşk olur derler gerçekten böyle mi?
Ayşe Bayraktar: Şöyle ki aşk aslında bir idealizasyon sürecidir. Karşı tarafı idealize ediyoruz. Ama idealizasyon ne yazık ki bir yanılsama, bir illüzyon aslında. Evlilik ne biliyor musunuz? Aşkın daha gerçeğe dönüştüğü bir şey. Ama aşırı idealizasyonun olduğu yerlerde karşı tarafın hiç mi kusurları yok?
Düşünsenize karşı tarafı ben her zaman şık görüyorum, yanıma ya da buluşmaya gelirken çok güzel kıyafetleriyle oluyor. Ama evde saç baş dağınık ya da pijamalarınızla doğal halinizle oluyorsunuz. O idealizasyon sürecinin kırılması oluyor.
‘Evlilik aşkı öldürür’den kasıt şu; idealizasyondan gerçeğe dönüş aslında. Bana kalırsa bir gerçeklik var evlilikte. Gerçek hayat var, gerçek sorumluluklar var. Hele ki bir çocuğun olduğu yerde yani mantığın devreye girilmesi gereken, sağlıklı olan bir yer var. O yüzden aşk evliliğe itici bir güç olabiliyor.
Ama çiftlerde şu olmamalı. Mesela -ben bunu çok fazla çalışıyorum- ‘evlenmeden önce eşim şöyleydi ya da evliliğin ilk zamanları böyleydi çok değişti.’ Hayır değişmedi. Aslında daha gerçeğe döndünüz. Evlilik, bir anlamda gerçeğe dönüş. Evlilik aşkı öldürür mü röportaja devam edelim.
Evlilikte Nası Bir Yol İzlenmeli
Zeynep: Bazen çiftlerden birisi mantığı ile kalbinin çeliştiğini söylüyor. Sizce bu kişi nasıl bir yol izlemeli?
Ayşe Bayraktar: Yani şöyle, tabii o duruma göre, kişiye göre, yaşadığı problemin cinsine göre değişir hani direkt bir şey söylemem ne kadar doğru olur? Orada duygular da olmalı. Çünkü duygular bize hayatta yol gösterir. Mesela korku duygumuz olmasaydı insanlar çok büyük riskler alırlardı. Korku bizi koruyan bir şey.
Tabii ki biz bir insanla birlikteliğe karar vermeden önce duygularımıza da bakmalıyız. Ama tek itici güç bu olmamalı. Orada mantığın da devreye girmesi gerekiyor. Bir de buradaki en büyük püf noktası ne biliyor musunuz? Kişinin kendini tanıması. Yani bazı insanlar ilgiyi sever, daha romantiktir o beklentisinin hiç karşılanmayacağı bir kişiyle zorluk yaşayabilir. Ama bazı insanlar duyguların aşırı yaşanılmasını istemez, romantik değildir, yanında birisi olsun, bir arkadaşı olsun yeter.
Biraz da kişinin beklentisiyle alakalı duygu ve mantık durumu, ama bana kalırsa ikisinden de olmalı. Tek mantıkla yapılan ilişkiler de sağlıklı değil. O zaman hoşlanmadığınız, yakınlık hissetmediğiniz insanla bir şirket kuruyorsunuz gibi oluyor. (gülümsüyor) Hem duygudan hem de mantıktan olmalı. Kişinin orada kendini tanıması daha merkezi bir şey.
Ayşe Bayraktar Kimdir?
Zeynep: Merhaba hocam öncelikle bizi kırmayıp blogumuza röportaj vermeyi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Sizi biraz tanıyabilir miyiz? Aile ve çift terapisti olmaya nasıl karar verdiniz?
Ayşe Bayraktar: Ben de teşekkür ederim. Öncelikle böyle bir blog kurduğunuz için sizi tebrik ediyorum. Öğrencilik zamanında, kendinizi alanınızda yetiştirmek için böyle çalışmalara bir yerlerden başlamak çok güzel.
2006 Yakın Doğu Üniversitesi Psikoloji mezunuyum. Mezun olduktan sonra Türkiye’ye dönüş yaptım ve açıkçası aile terapisiyle ilgili önceden bilgim yoktu. Ama ilişkiler her zaman ilgimi çekiyordu. Mezun olduktan sonra ilişkilerle ilgili neler yapılabilir diye düşünerek bu alanı araştırıyordum ve e-maillerde aile terapisi eğitimini okudum. Acaba nedir aile terapisi eğitimi merak etmiştim.
Çok fazla bildiğim bir alan değildi. Aile terapisiyle ilgili eğitimler veren Murat Dokur ismini duydum. Kendisini biraz araştırdım. Alanda çok tanınan birisi olduğunu hatta 90’lı yıllarda aile ve evlilik terapisi henüz gündemde değilken Doktor Murat Dokur’un, yurtdışından bu aile terapisi eğitimlerini alıp Türkiye’ye getiren ilk kişi olduğunu öğrendim. Ayrıca Aile ve Evlilik Terapileri Derneği’nin de başkanı. Daha sonra eğitimlere katılmaya başladım ve 300 saat teorik, 200 saat süpervizyon şeklinde 5 yıl süren bir eğitim süreci geçirdim.
Bu arada Üsküdar Üniversitesi Klinik Psikolojide yüksek lisansımı yaptım. Bunun dışında birçok farklı eğitimler aldım. Şuan Psikodrama Eğitimine devam ediyorum. Aynı zamanda Co-psikodramatistim. Biliyorsunuz bizim meslekte eğitimler bitmez, çok fazla… (tebessümle söylüyor) Aile ve evlilik terapisi eğitimim bitti ama vakalarımı yine Murat Dokur’la birlikte süpervizyonla takip ediyoruz.
Aile ve Çift Terapisti Olmak İçin Hangi Eğitimler Alınmalı
Çağla: Aile ve çift terapisti olmak için hangi eğitimleri almamız gerekiyor? Öğrencilerden Bu alana yönelmek isteyenlere önerileriniz nelerdir?
Ayşe Bayraktar: Kesinlikle Murat Dokur’u tavsiye ederim. Aile ve evlilik terapisi alanında çok yetkin ve uzman bir kişidir. Kendisi evlilik ve çift terapisiyle ilgili kongreler düzenlemekte, workshoplar yapmakta ve hala bu alanda aktif olarak çalışmakta.
Zeynep: Genel olarak ne tür çalışmalar yapıyorsunuz? Danışan çiftler en çok ne tür şikayetlerden dolayı geliyorlar?
Ayşe Bayraktar: Ben yaklaşık 10 yıldır çalışıyorum. 12 yıldır bu alandayım. Ortalama 8 yıldır da aktif olarak çift vakaları görüyorum. Açıkçası daha çok gençler geliyor. Bu durum beni çok mutlu ediyor. Genç dediğim popülasyonda; evlilik öncesi çiftler yani nişanlılık döneminde, flört döneminde ya da evliliğin ilk yıllarında bulunan çiftler bulunuyor .
15 yılı devirmiş evli çiftler çok az geliyor. Ya da boşanma aşamasında bulunan; yani çocuklarının durumunu veya boşanma sürecini danışmak isteyen çiftler gelebiliyorlar. Ama benim en çok dikkatimi çeken ve hoşuma giden, evlilik öncesinde gençlerin bu konuya çok duyarlı olmaları. İlişkimi nasıl sağlıklı ilerletebilirim, sağlıklı değilse bitirmeli miyim ya da sağlıklı bir ilişkiye nasıl çevirebilirim diye danışmaları.
Danışanlarda en çok rastlanan problem, iletişim problemi. Birbirleriyle konuşamıyorlar. Evli olup çocuğu olan çiftlerde şöyle bir durum oluyor, anne-baba rolü ve eş rolünün ne yazık ki karmaşıklaşması sonucunda problemlerle gelenler var. Anne baba rolü ve eş rolü ne yazık ki bir yerlerde karışıyor. Ergen çocuğu olan ailelerde de yine problemler oluyor.
Çünkü ergenlik bir kriz dönemi ve bu da ilişkiyi etkileyebiliyor. Yani şöyle diyebiliriz; Bir hayat döngüsü var ve çiftler bu döngüde, farklı zaman diliminde bize gelebiliyorlar. Mesela ilk 5 yıl, çocuk büyüyünce ya da çocuklar evden gidince gibi… Bu bir yaşam döngüsü aslında. Ama en çok rastlanan şey dediğim gibi iletişim problemi. Bir de büyük aile problemleri çok fazla, yani geniş aile problemleri. Geniş aile problemi nedir? Bir eşin ailesi veya diğer eşin ailesi. Bunlar da sık rastladığımız problemler.
https://youtu.be/SL7BRnnbaoo?t=1
Güçlü Bir İlişki İçin Ne Olmalı
Çağla:Peki en can alıcı soru… (gülüşmeler) İyi bir ilişki için sizce gerekli olan nedir? İlişkiyi güçlendirmek için çiftlere önerileriniz nelerdir?
Ayşe Bayraktar: Aslında çok fazla bir şey yapmak gerekmiyor biliyor musun? Sağlıklı iki insan yeterli. Sadece bunu bile yazabiliriz ‘sağlıklı iki insan’ (tebessümle söylüyor). Çünkü bizim varoluşumuzda şöyle bir şey var; bir insana nasıl davranmamız gerektiği…
Bunu küçük çocuk bile bilir. Mesela anaokulunda bir çocuk; arkadaşı yemek yemediği zaman, onunla ilgileniyor, niye yemiyorsun diye soruyor. Ya da oyun oynamıyor, onu yanına çekmeye çalışıyor. Az önce de söylediğim gibi diğer canlılarla nasıl ilişki kuracağımız, bizim varoluşumuzda var. Onun canı neye sıkılır ya da neyi verirsem mutlu olur… Yani o empati bizim köklerimizde var.
Ama sağlıklı olmayan kişilerde, ne yazık ki sağlıksız ilişkiler ortaya çıkıyor. Mesela bir kişinin empati yeteneği yoksa ya da karşı tarafın ihtiyaçlarını görmeyip sadece kendi ihtiyaçlarını önceliyorsa tabii ki sağlıksız ilişkiler ortaya çıkar.
Sağlıklı iki insan olduktan sonra ilişkiler gayet güzel ilerler. Ama bir de şöyle bir şey var; yaşam olayları… Bazen de çiftlerin yaşadığı ilişki problemi ölüm, hastalık ya da ekonomik sıkıntılar gibi dışsal nedenlerden kaynaklı da olabiliyor. Mesela çiftler evlerinde yaşanan ekonomik sıkıntının gerginliğini, ilişkilerinde bir problem var diye algılayabiliyorlar. Özet olarak sağlıklı bir ilişki için, sağlıklı iki insan yeterli. (gülümsüyor)
Aşk mı? Mantık mı?
Zeynep: Hocam, “Aşk mı? Mantık mı?” seminerinizde ilişkide ‘biz olmak’ değil ‘birlikte olabilmek’ kavramından bahsettiniz ayrıca birkaç makalenizde yine bu konuya değinmişsiniz. Genel hatlarıyla nedir ‘birlikte olabilmek’?
Ayşe Bayraktar: Evet tabii ki… Bu çok sık kullanılan yanlış bir cümle aslında. Çünkü ilişki bireyselliğin de olduğu ama birlikteliğin de bulunduğu bir yer. ‘Biz’ olduğunuzda kişiler kalkıyor ortadan. Bu sağlıksız bir durum. Neden? Biz normalde bireysel ihtiyaçlarımızın da olduğu canlılarız.
Mesela benim arkadaşlarımla vakit geçirme ya da mesleğimle ilgili bir şeyler yapma ihtiyacım var. Bir birey olarak tek başına da bir şeyler yapmaya ihtiyacım var. Bir insanla birliktelik kurma ihtiyacım da var nihayetinde. Sırf ‘biz’ olunduğunda bu durum insanı bir süre sonra rahatsız edebiliyor.
Zaten çok aşırı yakınlığın getirdiği ilişki problemleri de oluyor. Karşı taraf bağımlı oluyor ve ondan ayrı bir şey yapamaz hale geliyor. Bu durum diğer tarafı da bunaltan bir şey. Yani iki taraf da bunalmış oluyor aslında. O yüzden biz demek değil birlikte olabilmek, ayrı zamanlarda bireyselliğin de desteklendiği bir şekilde birlikte olabilmek, sağlıklı olandır.
Yani kişi kendinden çıkıyor ve aslında çok büyük bir şekilde taviz vermiş oluyor.
Tabii ki, tabii ki bu sağlıklı değil ve gerçekçi de değil. Yani öyle çiftler görmüyor muyuz? Evli değil ve evlilik öncesinde bütün gün rapor veriyor nerede olduğuna dair. Bu sağlıksız. Ya da evli ama mesela eşi diğer odada kitap okuyor, ona diyor ki, illa ‘yanıma gel birlikte televizyon izleyelim’ karşı taraf da ‘ben şuan kitap okumak istiyorum ya da farklı bir şey yapmak istiyorum’ diye söylüyor.
’Ne yapacaksın orada tek başına?’ Bu durum sağlıksız. Onun da ayrı bir vakit geçirmeye ihtiyacı var. Bilakis ayrı zamanlar ilişkiyi güçlendiren bir şeydir. Ayrı vakit geçirmek… Çünkü neden biliyor musunuz? Özlüyorsunuz değil mi? Özlemek devreye giriyor işin içine. Sürekli iç içe olduğunuzda özleyemezsiniz bir insanı.
Bir arkadaşınızla sürekli vakit geçirirseniz ‘yani zaten hep yanımda’ diye düşünmeye başlarsınız. Ama çiftlerin kendilerine ait ayrı zamanları olduğunda ya da çiftler ayrı vakitler geçirdiklerinde birbirlerini özleyecekler. Aslında bu anlamda iyileştiren ve güçlendiren bir taraf özlemek.
Evlilik aşkı öldürür mü hakkında bilgiler edindik. Eğer Evlendiğimizde Böyle Değildi, Ne Oldu Da Değişti? konusunda Ayşe Bayraktar hocamızla yapılan konuşmayı okumak için linke tıklayınız.