İkarus sendromu ismini Yunan mitolojisindeki bir kahramanda olan İkarus’tan almaktadır. Kısaca bu sendrom bir alandaki deneyim ve ustalık arttıkça, hayati hata yapma ihtimalinin de artması şeklinde açıklanabilir.
Yunan mitolojisinin bir kahramanı olan İkarus isimli şahsın başından geçen bu hadise daha sonra psikoloji alanında kendine İkarus sendromu olarak yer bulacaktır.
İkarus Sendromu Hikayesi
Yunan mitolojisinin bir kahramanı olan İkarus, ile babası bir kulede hapsedilmiştir. Babası İkarus’un kaçması için kulede bulduğu balmumuna kuş tüylerini yapıştırarak kanatlar yapar. Sonra ona kuleden atlamasını ile güneşe ve denize fazla yaklaşmadan uçmasını sıkıca tembih eder.
Zira bu şekilde uçmasını istemesinin nedeni denizin neminin kanatları ağırlaştıracağından uçmayı engelleyeceğiydi. Çok yüksekten de uçarsa o zaman da güneş ışınlarının tüyleri tutan balmumunu eriteceğini bildiğindendi.
İkarus kuleden atlayarak uçmaya başlamasıyla gökte mükemmel bir şekilde süzülerek uçmaya başlar. Bu durum adeta onu büyüler ve babasının dediklerini unutur. Öyle ki mükemmellik ve kibir duygusunun getirdiği sarhoşlukla güneşe doğru yükselir. Sıcaklığın artması ile balmumunun erir. Sonra kanatları dağılır ve yere çakılarak ölür.
Psikolojide İkarus Sendromu
Amerikalı bir yazar olan Peter Beinart, Yunan mitolojisinin hazin öykülerinden olan bu hikayeden hareket ederek İkarus Sendromu adını taşıyan bir kitap yazmıştır. Bazı ilkeler ortaya koymuştur.
İşlerin güzel olmasına yolunda olmasına aldanarak bize bir şey olmaz mantığıyla hareket etmek ve kontrolleri gevşetmek akıllıca bir hareket olmaz. İşleri her daim dengeli ve kontrollü yapmak iktiza eder.
Öyle olur ki bazen insan bu her şey mükemmel diyerek kendisini her şeyden üstün ve mükemmel görebilir. İşte bu durumda denetim devreye girmeli ve onu uyarmalıdır. Yada uyaranlara kulak vermelidir. Aksi takdirde işler iyi mükemmel demek kendini üstün görmek ‘bize bir şey olmaz’ demek olursa işin sonu ikarus gibi olur.
Aslında şu anlatacaklarımız çok tanıdık gelcektir. Örneğin araba sürmeyi henüz yeni öğrendiğimiz günleri hatırlayalım. Saatte 50-60 kilometrenin üstüne çıkmayız. Dikkatimiz dağılmasın diye radyoyu bile açmayız. Gözümüzü yoldan ayırmayız. İki elimiz de her daim direksiyon simidindedir. Pür dikkatiz ve tüm algılarımız açıktır. Trafikte diğer araçlardan çalan her korna sesi sanki bize çalınmıştır.
Sağ şeritten ayrılmayız. Hatalı sollamayı bırakalım, sollama bile yapmayız, önümüze 30 km hızla seyreden tır çıksa bile sabırla takip ederiz. Bu durumda maddi hasarlı veya yaralanmalı bir trafik kazasını yapma ihtimali çok düşük olur. Arabayı sürdükçe ustalaştıkça özgüven kazandıkça kaza riskini arttıran şeyleri yapmaya başlıyoruz. Aynen babasının öğüdünün aksine güneşe çok yakın uçup, balmumundan kanatları yanan İkarus gibi.
Efe ve Mert’in cansız bedenlerine ulaşıldığından beri insanlar sosyal medyada çokça konuşmaktadır. Özelikle Efe gibi tecrübeli bir dağcının, üzücü sonlarında rol oynayan bazı kritik hataları nasıl yaptığını sorguluyor. Ama işin doğası böyle değil zaten? Hakikaten basının ilk günlerde dediği gibi, bu spora yeni başlamış dağcılar olsalardı. Sanıyorum gereken ekipmanları yedeğiyle sırtlarında taşırlardı. Yollarını kaybetmemeleri için alınması gereken önlemleri alr ve takıntı derecesinde bir titizlikle yapatlardı.
Velsasılıkelam
Yani kendine aşırı güven duyup, yaptığı tehlikeli işlerde olması gereken güvenlik önlemlerini almadan gereksiz riskler alma halidir. Bu sendrom özellikle pilotlarda ve motosiklet sürücülerinde daha çok görülmektedir. Duysanız ki bir motosiklet sürücüsü ben süper kullanıyorum onun düşmesi yakındır.
Kibirli olmak, kendini beğenmek, bana bir şey olmaz demek, işerin mükemmel olması büyüsüne kapılmak ister kişi için ister yönetim olsun düşebilecek en büyük hata olur. Bundandır ki ekslklerimizi ve hatalarımızı söyleyenler varsa onları yanımızdan ayırmayalım. Depresyon nedir? ve neler yapılabilir konulu makalemiz okumak için linke tıklayınız.